Özdinç Akdel / KKTC /Gazimağusa
Yerküremizdeki tüm kıtalarda yükselen medeniyetlerin kendi özgün karakterlerini sanatsal faaliyetlerde pekiştirdiklerini sanat tarihinden ve medeniyetler tarihinden öğrenmiş oluyoruz. Modern zamanlarda ise ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapısının sanatı ticari ilişkilerin odağına nasıl oturttuğunu gözlemledik. Modernizmle ivme kazanan sanat yapıtının tecimsel değer görmesi aslında Hollanda’nın öncülüğünde çok önceden karşılık bulmuştur. 17. yüzyılda, ticarette elde ettiği başarılarla büyük bir ekonomik güce sahip olan Hollanda “Altın Çağ” olarak adlandırılan bir dönemin öncüsü olur. Bu dönemde yılda 70 bin resim üretilmektedir; özellikle tablolar en güvenilir ticari bir değiş tokuşun aracına dönüşmüştür.
Müzeler, galeriler, müzayedeler ve koleksiyonculuk pratiklerini incelediğimizde sanat yapıtı ve sanatçı figürü etrafında oluşan birçok kurumsal kimliğin de oluştuğunu görürüz. Tüm bu hareketlenmeler elbette ki ticari bir disiplin içerisinde şekil alıyor.
Eskiden geçerli olan himaye sisteminin yerini ticari “sanat piyasası” alıyorken, hamilerin yerini ise sanat simsarları alıyor. Batıya özgü olan bu sanat ve ticaret ilişkisi yakın geçmişte Ortadoğu ve Uzakdoğu’da da oldukça hararetli bir şekilde ivme kazanmıştır. Arap dünyası, Çin ve Japonya’nın batı ülkelerini geride bırakacak şekilde sanata yatırım yapması sanat piyasasının coğrafi aksını da yerinden etmiş oldu.
Arap dünyasından birçok ismin önemli sanat koleksiyonerlerinin arasında olması bir rastlantı değildir elbette. Dünyanın en önemli 200 koleksiyonerinin arasında gösterilen ve Barjeel Sanat Vakfı’nın da sahibi Sultan Al Qassemi ile 2006 yılından beri Katar Müzesi yöneticiliğini yürüten Al Mayassa Al Thani sanata harcadığı yüksek meblağlarla tanınmakta. Temsil ettikleri kurumların ticari kapasitesinin sanat piyasasıyla nasıl bir paslaşma içinde olduğu dünya sanat ortamına örnek olurken bizlerin de küçük çapta dahi olsa ticaret dünyamıza bu yönde bir hedef belirlememizin gerekli olduğu kanısındayım.
Dönüp kendi ülkemize baktığımızda bir üst kültür platformu olan sanatı hesaba katan böylesi bir medeniyet hareketlenmesinin örneklerini maalesef göremiyoruz. Diğer yandan, Kıbrıslı Türk ticaret insanlarının böyle bir işleyişin içine girmesinin olanaklarını Arap ticaret koşullarında araması önemli bir perspektif olarak karşımızda duruyor. Doğu Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyasının merkezi olabilecek bir ticari altyapının temellerini sanat üzerinden atmayı düşünmek uzak bir olasılık değil. Büyük hoteller müzayede merkezleri oluşturabilir ve Batı ile Ortadoğu koleksiyonerlerini Kuzey Kıbrıs’ta buluşturabilir. Ancak daha önceden bir çağdaş sanat müzesinin kendi coğrafyamızda konumlandırılması da kaçınılmazdır. Bu konuda ticaret insanlarının bir girişim yapması en acil vazifelerden biri olmalı. Sanatçılarımızın dünyaya açılma olanağı da belki bu platformlarda yaratılmış olur.
Bir hatırlatma yapacak olursak, Ortadoğu’da sanatın gelişmesine ve Ortadoğu’nun önemli bir sanat merkezine dönüşmesine neden olan ve ilki 1993’te gerçekleşen Sharjah Sanat Bienali’nin büyük ödülünün (altın madalya) sahibi Kıbrıslı Türk sanatçımız Ümit İnatçı olmuştu. Bunun gibi uluslararası isim yapmış sanatçılarımızın fikirlerine başvurarak ve Arap ticaret insanlarının da desteğini alarak sanat yoluyla yeni bir ekonomi perspektifini hayata geçirebiliriz.
Özdinç hocam çok güzel bir yazı olmuş.