Kıbrıs’ın kuzeyinde kendimize devlet ve vatan edindiğimiz topraklarda ekonomik kalkınmanın nüvelerinden en önemlisi de turizmdir. Bulunduğumuz coğrafya gereği birçok uygarlığın kavşak alanı sayılan Kıbrıs adası, kültür turizmi için önemli bir potansiyele sahiptir. Egemenliğimiz altında olan Kuzey Kıbrıs’ın bir devlet olmanın niteliklerine sahip olması için önce kendi coğrafyasında bulunan kültür mirasına sahip çıkması ve bunu en iyi şekilde turizmin etki alanına taşıması lazım.
Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, örneğin bu adada 300 yılı aşkın bir zaman diliminde hükümdarlık süren Osmanlı’nın kültür mirasını algılayabileceğimiz bir Osmanlı Medeniyeti Müzesi’ne sahip değiliz. Diğer arkeolojik süreçleri kapsayan veya yakın geçmişe ait kent müzelerinin eksikliği de turizmin kültürel yönünün zayıf kalmasına neden oluyor. Tarihsel ören alanları, binalar vb. atıl durumdadır. Bilmeliyiz ki medeniyet hafızasından yoksun toplumların, ilişkiye gireceği diğer coğrafya kültürleriyle karşılaştırılacak bir değerleri kalmaz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kalkındırmak için öngörülen ekonomik planlamalar, kültürel bir perspektiften yoksun olursa, geleceğin üzerine temellendirileceği her hamle geçici olmaya mahkûmdur. Üniversiteleriyle, turizmin kültürel, ekolojik alt yapılarıyla daha bütüncül bir kalkınma planının yapılması kaçınılmazdır. Böylesi bir alt yapının güçlendirilmesi, tarımsal kapasiteyi de artıracaktır. Çünkü adaya gelen öğrenci ve turist sayısındaki artış, göreli olarak tarım ekonomisini de kalkındıracaktır.
Bunları düşünürken, sadece evine misafir bekleyen ve misafirden kar medet uman hancı mantalitesinede yenik düşmemek lazım. Kültür, sanat, edebiyat, müzik gibi alanlarda uluslararası değerlerde üretim yapan, kendi değerlerimiz olan birey ve kuruluşları yurt dışında tanıtma girişiminde de bulunmalıyız. Sadece bir örnek vereyim: Londra’da yapılan panayır düzeyindeki folklorik “festival”lerleyetinmeyip, Avrupa kültürüyle kıyaslanacak kendi sanatsal ve kültürel değerlerimizi de orada görücüye çıkarmalıyız. Kapalı toplum sendromlarını yenip, dünyaya açılmanın yolunu bulamazsak, kendimize saygı duymasını istediğimiz dış dünyanın gözünde hep küçük kalırız.
Turizm, bizim gibi uluslararası tanınırlık konusunda zorluk çeken ülkeler için üzerinde kapsamlı düşünülmesi gereken bir alandır. Tüm tarihsel ve aktüel kültür değerlerimizin çağdaş tanıtım planlamalarıyla ekonomik bir potansiyele dönüştürülmesi, birçok farklı disiplinlerdeki bilirkişilerin bir araya gelmesiyle gerçekleşebilir.
Bir başka büyük handikabımız da Arap ülkeleri ve Türki Cumhuriyetlerle olan zayıf ilişkilerimiz. Bir Doğu Akdeniz ülkesi olarak, bulunduğumuz coğrafyanın gerekliliğini yerine getirmenin zafiyeti içindeyiz. Kültür ve sanat alanında yapılacak olan nitelikli alış-verişlerle turizme yönelik atraksiyon yaratmak için bir an önce girişimlerde bulunmak vazifemiz olmalı. Kültür, kültürel miras ve sanatın her alanı, siyaset üstü değerlerle ölçülür ve engel tanımaz. Liyakatin ön planda olduğu profesyonel akıl yürütme yeteneği, bir an önce yönetimin dikkate alması gereken yaşamsal ve yapısal bir husustur. Sadece doğru zaman, doğru mekân yeterli değil, doğru insan da önemli bir faktördür; bilmek lazım…
Özdinç AKDEL