KKTC’deki tek adaylı seçim sonuçlarını nasıl yorumlayabiliriz?
Özdinç Akdel/ KKTC
KTC’deki tek adaylı seçim sonuçlarını nasıl yorumlayabiliriz? Bilindiği üzere Halkın Partisi başkanı Kudret Özersay’ın “bu hükümet meşru değildir” diyerekmilletvekilliğinden istifa etmesiyle mecliste bir meclis üyesi eksiği vardı. O eksik koltuğu doldurmak için dün itibarıyla yapılan ve sonuçlanan seçimi ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı Sami Özuslu kazandı. İktidar partisi olan Ulusal Birlik Partisi’nin bu yenilgisi birçok nedene bağlanabilir ancak seçimlere katılım oranı yüzde otuz gibi bir rakam olunca siyasal aklı teyakkuza geçirme nedeni de doğmuş oluyor. Diğer yandan çok net olan bir şey var, o da Başbakan Ünal Üstel’in bu başarısızlığın her haliyle sorumlu olmasıdır.
Bilindiği üzere Cumhur Başkanı Ersin Tatar’ın ve şimdiki hükümetin başında olan Başbakan Ünal Üstel’in tek ağızdan dile getirdikleri Kıbrıs sorunuyla ilgili pozisyon “eşit egemen devlet kararlılığımız kabul edilmezse görüşme masasında yokuz” söylemiyle şekil alıyordu. Diğer yandan ekonomik zorluklar, eğitimle ilgili sorunlar, elektrikle ilgili özelleştirme baskısı derken umutsuzluğa düşen toplum seçimi bir fırsat bilip kendi yargısını ortaya koymuştur. Kıbrıs Türk siyasi tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde ortaya çıkan sandığı boykot etme tavrı hem muhalefetin hem de iktidarın ders alacağı nitelikte oldu. Siyasete olan güvensizliğin bu denli sarsıcı bir şekilde ifade edilmesi sadece Kıbrıs Türk siyasetini değil aynı zamanda, hatta her şeyden önce Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili siyasi eğilimlerinin de gözden geçirilmesini talep ediyor.
Çok bilindik bir söylem olacak ama her ülkenin dış siyaseti kendi iç siyasetini gözeten “ülke menfaatleri” doğrultusunda belirlenir. Gelinen aşamada, çok açık bir şekilde Kıbrıs sorunuyla ilgili belirsizlik ve Kıbrıslı Türklerin her geçen gün daha da fazla Türkiye’ye bağımlı bir ekonomiye sıkışıp kalması Türkiye – KKTC arasındaki bağları sorgulatıyor. Bu seçimin sonucu bir sonraki genel seçimlerin sonucu hakkında fikir sahibi olmamıza yetecek kadar apaçık ve kesindir.
Öyle görülüyor ki Türkiye Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’la ilgili siyasetini bir “kazan kazan” sürecine taşımayı acilen düşünmesi ve eyleme geçmesi gerekir. Bilinmelidir ki Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye olan inancı ve güvencesi sarsılırsa Türkiye’nin çözüm sürecindeki etkisi de tek taraflı olmaya evrilecektir. Diğer yandan Rum basınına da baktığım zaman, Rumların Cumhur Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan bir beklenti içinde olduklarını görebiliyoruz. Sayın Erdoğan’ın pragmatik yönü ve konjonktürel siyasi zekaya sahip olması Kıbrıs sorununun federal bir çözüm çerçevesine taşınabileceği konusunda umut vericidir.
Federal çözüm demek ekonomik olarak Türkiye’nin adanın tüm sathına yayılacak bir etkinlik gücünü eline geçirmesi demektir. Zaten hâlihazırda KKTC ekonomisi güneyden (Rum kesiminden) gelen kitlelerin yaptığı alış-verişten ciddi bir takviye alıyor. Türk ürünleri rağbette. Artık dünyada söz sahibi olmak ekonomik güç elde etmekle eş değerdir. Kıbrıs sorununun federal bir çözümle kavuşması Avrupa ve Yunanistan’la ilgili tüm dengeleri yerine oturtacak tarihsel bir sürecin başlangıcı olabilir. Bu süreç aynı zamanda Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik liderliğini de pekiştirmiş olacaktır…