Emine Kazan
Kitle iletişim araçlarının yaygın olmadığı, hatta hiç kullanılmadığı dönemlerde yapılan duyurular, mağara yazıları, kil tabletler, yazıtlar, damgalar, tek tek ele alındığında birer “halkla ilişkiler” çalışması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihte kurulan tüm devletlerin yöneticileri, halkla bütünleştiği sürece ayakta kalmıştır. Bu devletler bir şekilde yıkılsalar da, bir başka isim altında varlıklarını günümüze kadar devam ettirmişlerdir. Bunun en güzel örneği ise, Hun devleti ile başlayıp, günümüze kadar varlığını devam ettiren Türk Devletleridir. Bu noktada, üzerinde durmamız gereken konu, bir millete, “devlet” ve “millet” bilincini kazandıran iletişim çabaları olmalıdır.
‘Yöneten’ ve ‘yönetilen’ ayrımının ortaya çıkmasından bu yana, halkla ilişkiler uygulamalarına rastlanmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, halkla ilişkiler tarihi, özünde insanlık tarihiyle yaşıttır. Eski devirlerden bu yana, devlet başkanları halka ulaşmak, onların fikirlerini almak ve egemenliğini halka kabul ettirmek amacıyla “halkla ilişkiler” adı altında, kavramsal bir biçimde olmasa da, bu tür etkinliklere girişmişler; günümüz yöneticilerinin uyguladık- larına benzer çalışmalarda bulunmuşlardır. Türklerin devlet geleneğinde, halkın görüşlerini almak, onlara hizmet götürmek, hükümdarın halka ve gelecek kuşaklara aktaracağı mesajları duyurmak amacıyla birçok halkla ilişkiler yöntemi ve iletişim araçları yer almıştır.
Bir Sözlü Araç: Destanlar
Türk tarihi içerisinde önemli bir yeri olan destanlar sayesinde, Orta Asya’nın geniş bozkırlarında tarih sahnesine çıkan ve birçok devlet kuran Türklerin çetin mücadeleleri, gündelik yaşantıları, sözlü rivayetler biçiminde, kuşaktan kuşağa aktarılabilmiştir.
Türk Destanlarının en eskisi Oğuz Kağan Destanı’dır. Uygurca ve Farsça olarak günümüze kadar gelmiştir. Destanda, Türk devlet geleneği ve Türklerin sosyal yaşantısı anlatılmaktadır.
Türk destanlarının en genişi de, Manas Destanı’dır. Dünyanın en uzun destanı da olan Manas Destanı, Kırgızların yaşayışı, örf, adet ve inançları hakkında geniş bilgiler aktarır. Destanları günümüz “halkla ilişkiler” uygulamaları açısından ele aldığımızda, yansıttık ları toplumun örf ve adetleri, inançları, sosyal hayatı ve devlet geleneği hakkında bilgi verdikleri dikkati çeker. Bir ülkenin veya toplumun tanıtılması ve gelecek nesillere aktarılması için, destanların önemli bir yeri olduğu açıktır.
Dede Korkut Hikâyeleri
Türk dili ve kültürünü en iyi yansıtan ve bir sonraki nesillere aktaran eserlerden bir diğeri de hikâyelerdir. Konu bakımından hikâyeler, baştanbaşa Türk toplum yapısının birer aynasıdır. Hikâ- yelerin en önemlileri Dede Korkut hikâ- yeleridir. Sözlü olarak anlatılan hikâ- yeler daha sonra kitap haline getirilmiş ve ‘Dede Korkut Kitabı’ adını almıştır.
Kitap, destansal Oğuz hikâyelerini bünyesinde toplamaktadır. Dede Korkut hikâyeleri Türkiye’den Türkistan’a kadar, tüm Türk ülkelerini canlı bir şekilde yaşatmaktadır. Yani Dede Korkut, bütün Türk Devletlerinin milli kültürünü günümüze kadar aktaran bir yapıttır.
Kitabeler ve Orhun Abideleri
Türk devletlerinde halka mesaj vermek, gelecek yöneticilere yol göstermek amacıyla birçok yapıt bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri kitabeler olduğu gibi, yöneticiler için bir ‘başyapıt’ sayılan ‘Kutadgu Bilig’i ve halka Türkçe öğretmek için oluşturulmuş “Divânü Lügati’t-Türk” adlı sözlüğü de saymak gerekir.
Kitabeler, halka seslenmek için hükümdarlar tarafından yazdırılmış kalıcı yapıtlardır. Türklerin devlet kurduğu Doğu Avrupa’dan Türkistan’a kadar uzanan geniş coğrafyada, yüzlerce kitabeye rastlanmaktadır. Ancak bu kitabelerden içerik ve büyüklük bakımından en önemlileri “Göktürk Kitabeleri” yani diğer adı ile “Orhun Abideleri” dir.
Göktürk devlet başkanı Tonyukuk tarafından diktirilen ilk abideler, iki taştan oluşur. İçerik olarak Göktürk Devleti’nin kuruluşu ve bir kağan olarak Tonyukuk’un girişimlerinin anlatıldığı bu abideler, bizzat kağanın kendisi tarafından yazılmıştır.
Kitabelerin ikincisi, Kültegin (Gültekin) adına, Bilge Kağan tarafından diktirilmiştir.
Kültegin’in ölümünden sonra diktirilen bu abidelerde, Göktürk Devleti’nin kuruluşu, genişlemesi, Kültegin’in kahramanlıkları, Türk milletinin ders alması ve bir daha yanılmaması için, hem halka hem de kurulacak yeni Türk Devletlerine tecrübe aktarabilmiş kaynaklardır.
Kitabelerin üçüncüsü ise, Bilge Kağan için oğlu tarafından yaptırılmıştır. Bunlar da, Tonyukuk ve Kültegin kitabelerinin içeriğine benzemektedir. Kitabelerde Bilge Kağan’ın hizmetleri, kahramanlıkları anlatılmaktadır.
Orhun Abideleri içeriğini en geniş çerçevede ele alırsak şunu görürüz: bu yazıtların hepsinde, Türk kağanlarının yaptıkları işler ve kahramanlıkları anlatılmış; gelecekte aynı hatalara düşülmesi endişesi ile geçmiş olaylardan çarpıcı ibret dersleri aktarılmış ve bu anlamda özellikle Çin entrikalarına dikkat çekilmiştir.
Orhun Abidelerinde, devletin kurucu unsuru ve sahibinin ‘millet’ olmasından yola çıkılarak, devletin sahibinin “millet’ olduğu her fırsatta vurgulanır. Bu kitabeler, halka seslenmek için oluşturulmuştur.
Kutadgu Bilig
“Kutadgu Bilig” sözü, “kutlu kılıcı bilgi” anlamına gelir. Bu yapıt, Karahanlılar döneminde, Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıştır. Yusuf Has Hacib bu eserinde Türk dili ve edebiyatından başka, Türk- lerin sosyal yaşantısı, Türk tarihi ve genellikle, Türk kültür tarihi ele alınıp işlenmiştir. ‘Kutadgu Bilig’, Türklerin bugün ait bulundukları kültür çevresine giriş dönemlerini içine alan bir zamanda yazılmış ol- duğundan, onların dünya görüşünü, değer yargılarını ve karşılaştıkları sorunları çözüm biçimlerini ortaya koymaktadır.
‘Kutadgu Bilig’, eski Türk kavimlerinin iletişimde bulundukları diğer kavimler için de bilgi verici yönlere sahiptir. 1070 yılında tamamlanmış olmasına rağmen, Kutadgu Bilig yalnızca yazıldığı dönemde değil, günümüz şartlarında da geçerliliğini koruyan bir yapıttır. Kutadgu Bilig’in halka bilgi verme açısından da belirli bir ağırlığa sahip olduğu görülmektedir. Çünkü ‘halkla ilişkiler’, yalnızca yöneten ve yönetilenler arasındaki iletişimi sağlamak açısından değil, halkın, devlet yapısı ve kamusal konularda bilgilendirilmesini sağlamak açısından da görevler yüklenmiştir. Kutadgu Bilig bu anlamda da halkı aydınlatıcı bir yapıttır.
Divânü Lügâti’t-Türk
Divânü Lügâti’t-Türk, özgün ve kapsamlı bir yapıt olarak kaleme alınmış; bu niteliğini de günümüze kadar koruyabilmiştir. Filoloji alanında çağının önemli uzmanlarından biri olan Kaşgarlı Mahmut rafından kaleme alınan Divânü Lügâti’ Türk’de, Türklerin yaşadığı alanlar haritalarla verilmiştir.
Bu sözlükte, kelimelerin yüzde 43’ü fiildir. Bu ise, tam 3 bin kelimeye tekabül etmektedir. Geri kalan 4 bin kelime ise, fiilden türetilmiş isimler, sıfatlar, zarf niteliğindeki fiilimsilerdir. Söz- lükte, Türkçe kelimeler Arapça karşılıklarıyla birlikte yer almakta ve haritalarda, Türklerin ilişkide bulundukları diğer devletlere de yer verilmektedir.
Kaşgarlı Mahmud, bu sözlüğünde yalnızca Türkçe sözcüklerin Arapça karşılıklarını vermekle kal- maz, kısaca da olsa; Türk boyları, oturdukları yerler, kültür, felsefe ve edebiyatla ilişkileri açısından bilgiler içerir; 11. Yüzyıl’ın Türk şivelerindeki özelliklere yer verir. Divânü Lügâti’t-Türk, Türk dili ve kültürünün farklı toplumsal çevreler arasında yaymasının yanı sıra sonraki kuşaklara aktarımı açısından da önemli bir rol üstlenmiştir.
İstişare Divanları ve Kurultaylar
Türk devletleri Islâmiyet’i kabul ettikten sonra da, istişare, kurucu bir ilke olarak devlet akidesindeki yerini korudu. Istişare için divan toplanması sistemi uygulandı. Bun- lara ‘Ayak Divani’ denildi.
Hükümdar haftanın belirli gün- lerinde halkın şikâyetlerini dinler, kadıları tayin eder, devlete karşı iş- lenen suçlarla meşgul olan yüksek mahkemeye başkanlık ederdi. Eski Türk devletlerinde de belirli yer ve tarihlerde hükümdarla halk bir araya gelirdi. Törenlerle başlayan toplantılar yemekle devam eder, hükümdar bizzat halkın sorunlarıyla ilgilenirdi.