İnsan benzeri yapay zekâ geliştirme çabaları, bir yandan çığır açan bilimsel keşiflerin önünü açarken diğer yandan bu teknolojinin gerçek dünya risklerini göz ardı etmemize mi yol açıyor? TIME100 Zirvesi 2025’te bu soru etrafında şekillenen bir panel tartışması düzenlendi. New York’ta, 23 Nisan 2025’te gerçekleşen bu oturumda, Google DeepMind’ın kurucularından Demis Hassabis, yapay zekâ alanındaki önde gelen akademisyenlerden Kate Crawford ve Booking Holdings CEO’su Glenn Fogel, yapay zekânın toplumsal hayata etkilerini tüm boyutlarıyla masaya yatırdılar. TIME dergisi yöneticilerinden Nikhil Kumar’ın moderatörlüğünde ilerleyen sohbet boyunca panelistler, yapay zekânın pratik faydaları ile etik ve toplumsal riskleri üzerine samimi ve derinlikli görüşler paylaştılar. Ortaya çıkan tablo, insanlığın bu güçlü teknolojiyle ilişkisini şekillendirirken karşı karşıya olduğu fırsatlar kadar zorlukların da altını çiziyordu.

Demis Hassabis’in Vizyonu
Panelde ilk sözü alan Demis Hassabis, yapay zekânın insanlık için muazzam bir iyilik potansiyeli barındırdığını vurgulayarak başladı. Önümüzdeki on yıl boyunca yapay zekâ sayesinde bilimsel atılımların arka arkaya geleceğine inandığını belirten Hassabis, bu teknolojinin insanlık yararına “muazzam bir iyilik potansiyeli” taşıdığının altını çizdi. Hassabis’in bu iyimser bakışının arkasında, bizzat kendi deneyimleriyle sabit olan etkileyici başarılar var. Ekim 2024’te çalışma arkadaşı John Jumper ile birlikte geliştirdikleri AlphaFold adlı yapay zekâ algoritması sayesinde Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldüler. AlphaFold, proteinlerin üç boyutlu yapısını inanılmaz bir doğrulukla tahmin ederek biyolojide 50 yıldır çözülemeyen bir problemi ortadan kaldırdı; günümüzde yeni ilaç keşfi, malzeme bilimi ve insan vücudunu anlama araştırmalarında aktif olarak kullanılıyor. Hassabis, bu başarının “gelecek olanların sadece bir tadımlık başlangıcı” olduğunu vurguluyor. Gerçekten de onun gözünde AlphaFold’un elde ettiği sonuç, yapay zekânın bilimsel keşiflerde açacağı yeni altın çağın habercisi niteliğinde. Bu vizyon doğrultusunda Hassabis, yapay zekânın önümüzdeki yıllarda sağlık alanında hastalıkları yenmekten iklim değişimiyle mücadeleye kadar pek çok küresel sorunun çözümüne katkı sunabileceğine inanıyor. Elbette Hassabis de tüm bu gücün tek yanlı olmadığını biliyor; nitekim yapay zekânın toplum için aynı zamanda ciddi sınamalar barındırdığını da dile getirmekten geri kalmadı.
Riskler ve Etik Uyarılar
Hassabis’in coşkulu iyimserliğine karşın, panelde dile getirilen her görüş bu kadar pembe değildi. Araştırmacı Kate Crawford, yapay zekâ etrafındaki heyecanın arasına, teknolojinin karanlıkta kalabilecek yönlerini hatırlatan güçlü uyarılar serpiştirdi. Crawford’un dikkat çektiği ilk nokta, yapay zekânın mevcut uygulamalarının bazı somut riskleriydi: Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde göçmenleri takip edip gözaltına almaya yardımcı olmak üzere yapay zekâ tabanlı izleme teknolojilerinin kullanıldığına dair raporlar olduğunu paylaştı. Ayrıca, devasa yapay zekâ modellerini eğitmek ve çalıştırmak için gereken veri merkezlerinin muazzam enerji ve ham madde tüketimine işaret ederek, bu teknolojinin çevresel maliyetlerini de gündeme getirdi. Bunlara ek olarak, panelin iş dünyası temsilcisi Glenn Fogel de Silikon Vadisi’nin ünlü “hızlı hareket et ve bir şeyleri kır” mottosunun yapay zekâ çağında geçerliliğini yitirdiğini ifade etti. Fogel, “o yaklaşım o zamanlar belki kabul edilebilirdi, ancak artık çok daha tehlikeli şeylerle oynuyoruz” diyerek günümüzde kontrolsüz deneme-yanılmanın ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguladı. Bu uyarılar, yapay zekâ alanındaki ilerlemenin sadece teknik bir mesele olmaktan ziyade derin bir toplumsal sorumluluk barındırdığını hatırlatır nitelikteydi. Özetle, panelin bu bölümünde vurgulanan mesaj açıktı: yapay zekânın parlak fırsatları kadar, mevcut toplumsal düzende yaratabileceği olumsuz etkiler de ciddiye alınmalı ve “önce zarar verme” ilkesi göz ardı edilmemeli.
Yapay Genel Zekâ Üzerine Ayrışan Görüşler
Tartışmanın en ilgi çekici noktalarından biri, yapay genel zekâ (AGI) konusundaki farklı bakış açıları oldu. Konu açıldığında Demis Hassabis, AGI’nin ufukta belirdiğini düşünerek bu alana yönelik iyimser tahminlerde bulundu: ona göre önümüzdeki 5 ila 10 yıl içinde insan seviyesinde zekâya sahip sistemlerin geliştirilmesi %50 ihtimal dahilindeydi. Ancak burada önemli bir ayrıntıya dikkat çekti; Hassabis, “yapay genel zekâ”yı oldukça geniş kapsamlı tanımlıyor ve yaratıcılıktan akıl yürütmeye tüm insan becerilerine eşdeğer bir makine zekâsını kastettiğini belirtiyor. Buna karşın Kate Crawford, yapay genel zekâ kavramına bambaşka bir pencereden yaklaşıyor. Ona göre ortada üzerinde uzlaşılmış net bir AGI tanımı bile yok ve bu terim giderek şirketler tarafından pazarlama amacıyla kullanılır hale gelmiş durumda. Crawford, “AGI’ye ne zaman ulaştığımızı anlayabilmemiz için bir kriter bile yok” diyerek bu belirsizliğin altını çiziyor. Onun önerisi, tartışmayı AGI gibi muğlak bir hedef yerine daha somut bir soruya odaklamak: “Aslında düşünmemiz gereken bambaşka bir soru var: herkesin yararına olacak sistemleri nasıl yaratıyoruz?”. Bu noktada Glenn Fogel söz alarak mevcut ekonomik düzen perspektifini ekledi. Fogel’e göre “piyasa ekonomilerinde yaşıyoruz ve maalesef teşvik mekanizmaları toplum yararından ziyade alt satıra odaklı olarak şekilleniyor”. Başka bir deyişle, şirketler genellikle toplumsal faydadan önce kâr hedeflerine öncelik verme dürtüsüyle hareket ediyor. Fogel’in bu hatırlatması, Crawford’un “herkese fayda” vurgusunun mevcut piyasa dinamiklerinde karşılaşacağı zorluğa işaret ediyordu. Böylece panelde yapay zekânın nihai hedefi ve tanımı konusunda belirgin bir görüş ayrılığı ortaya çıktı: bir yanda insan seviyesinde zekâyı yakalamanın yakın olduğunu düşünen ve bunu geniş bir kapsamda tanımlayan bir yaklaşım, diğer yanda ise bu tür tanımların anlamlılığını sorgulayıp odağı teknolojiyi toplumsal faydayla birleştirmeye çağıran eleştirel bir bakış.
Küresel İşbirliği ve Geleceğe Dair Vizyon
Her ne kadar fikir ayrılıkları olsa da, panelin sonunda ortaklaşılan bir nokta vardı: yapay zekâ çağında küresel işbirliği ve kolektif akıl, hem fırsatların değerlendirilmesi hem de risklerin yönetilmesi için hayati önem taşıyor. Fakat bu işbirliğini hayata geçirmek, yapay zekânın baş döndürücü hızına ve karmaşıklığına ayak uydurmakta zorlanan hükümetler için kolay olmayacak gibi görünüyor. Kate Crawford, yapay zekâdaki son hızlı ilerlemelerle birlikte “tam da böylesi kritik bir dönüm noktasında” olduğumuzu vurgularken, Şubat 2025’te Paris’te dünya liderleriyle teknoloji CEO’larının bir araya geldiği son yapay zekâ zirvesinin “gereken vizyonu ya da gerçek risklere çözüm getirecek yolları ortaya koyamadığını” eleştirdi. Buna karşılık Demis Hassabis, giderek güçlenen yapay zekâ sistemleri üzerinde kontrolü sürdürebilmek için yorumlanabilirlik gibi teknik çözümlerin geliştirilmesini savundu. Yorumlanabilirlik (interpretability) alanındaki çalışmalar, yapay zekâ algoritmalarının iç işleyişini şeffaf hale getirmeyi amaçlıyor ve henüz emekleme aşamasında olsa da kritik görülüyor. Ancak Hassabis, böyle parçalı çabaların böylesine yaygın bir güç karşısında yetersiz kalacağını da belirtti. Tek bir ülke ya da bölgenin çıkaracağı düzenlemelerin etkisinin sınırlı olacağını, çünkü yapay zekâ teknolojilerinin dijital yapısı gereği sınır tanımadan herkesi etkileyeceğini özellikle vurguladı. Gerçek çözümün, uluslararası ölçekte ortak standartlar, işbirlikleri ve kapsayıcı yönetişim mekanizmaları geliştirmekten geçtiği konusunda panelistler hemfikirdi.
Sonuç olarak, TIME100 Zirvesi’ndeki bu sohbet, yapay zekâ ile şekillenecek geleceğimize dair zengin bir perspektif sundu. Tartışmadan, yapay zekânın insanlığın önünde muazzam fırsatlar açabileceği ancak bunun gerçekleşmesi için teknolojinin bilgece yönlendirilmesi gerektiği mesajı çıkıyor. Demis Hassabis’in hayalini kurduğu keşiflerle dolu “altın çağ” ancak Kate Crawford’un altını çizdiği toplumsal sorumluluk ve özenle mümkün olabilir. İş dünyasından Glenn Fogel’in de dile getirdiği gibi, inovasyonun ve sorumluluğun el ele gittiği bir yaklaşım benimsendiğinde yapay zekâ, insanlığın önümüzdeki yıllarına damgasını pozitif bir şekilde vurabilir. Gerek uluslararası işbirliği gerek şeffaf ve kapsayıcı bir anlayışla yönetilen yapay zekâ, belki de 21. yüzyılın en büyük başarı hikâyelerinin yazılmasını sağlayacaktır.
Türk Girişimleri ve KOBİ’ler İçin Fırsatlar
TIME100 Zirvesi’ndeki tartışma, Türkiye’deki girişimciler ve KOBİ’ler için de ufuk açıcı dersler barındırıyor. Bu vizyoner fikirlerden yola çıkarak, yerel girişimler için doğabilecek bazı fırsat alanlarını şöyle sıralayabiliriz:
- Sağlık ve Biyoteknoloji Atılımları: Hassabis’in bilimsel keşif vizyonu, Türkiye’deki girişimciler için yapay zekâ destekli sağlık ve biyoteknoloji projelerinde inovasyon yapma fırsatı sunuyor. Yapay zekâ ile yeni ilaç keşfinden genetik araştırmalara, kişiselleştirilmiş tıptan halk sağlığı verilerinin analizine kadar pek çok alanda dünya çapında ses getirecek girişimler çıkabilir. Örneğin, yerli bir girişim yapay zekâ yardımıyla nadir hastalıkların tanısını hızlandıran bir sistem geliştirerek hem insanlığa hem de kendi sektörüne büyük bir katkı sağlayabilir.
- Yeşil Yapay Zekâ ve Enerji Verimliliği: Crawford’un vurguladığı çevresel maliyetler, teknoloji dünyasında sürdürülebilir inovasyon ihtiyacını gözler önüne seriyor. Veri merkezlerinin enerji tüketimini azaltmaya yönelik yapay zekâ çözümleri, yenilenebilir enerji optimizasyonu veya iklim modellemeleri gibi konular Türkiye’deki girişimler için önemli fırsat alanları olabilir. Örneğin, bir Türk girişimi, yapay zekâ ile fabrika üretim süreçlerinde enerji verimliliğini en üst düzeye çıkaran bir yazılım geliştirip sanayide hem maliyet avantajı sağlayabilir hem de çevreye duyarlı bir marka imajı yaratabilir.
- Etik ve Güvenilir Yapay Zekâ Araçları: Crawford’un altını çizdiği “herkese fayda sağlayan sistemler” hedefi, girişimciler için etik odaklı teknoloji geliştirme alanında yenilik potansiyeli taşıyor. Türkiye’de, yapay zekâ algoritmalarının adil ve tarafsız çalıştığını denetleyen, veriyi mahremiyet ilkelerine uygun biçimde işleyen veya açıklanabilir yapay zekâ uygulamaları geliştiren girişimler ortaya çıkabilir. Böylece global teknoloji devlerine dahi çözüm sunabilecek niş alanlarda uzmanlaşarak dünya pazarına açılmaları mümkün olur.
- KOBİ’ler için Yapay Zekâ Destekli Dönüşüm: Glenn Fogel’in dile getirdiği iş dünyasının rolü, Türkiye’deki KOBİ’lere de yapay zekâ ile değer yaratma çağrısı yapıyor. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, süreçlerine yapay zekâ tabanlı otomasyon, akıllı müşteri hizmetleri botları veya talep tahmin sistemleri entegre ederek verimliliklerini artırabilirler. Üstelik bunu yaparken büyük yatırımlara gerek kalmadan, açık kaynaklı yapay zekâ araçlarından veya yerli bulut bilişim altyapılarından yararlanabilirler. Sonuçta yapay zekâ ile güçlendirilmiş KOBİ’ler, ulusal ve uluslararası arenada daha rekabetçi hale gelebilir.
- Küresel İşbirliği ve İhracat Fırsatları: Panelistlerin küresel işbirliği vurgusu, Türk girişimlerine de coğrafi sınırların ötesinde düşünme ilhamı veriyor. Yapay zekâ projeleri doğası gereği dijital ve ölçeklenebilir olduğundan, Türkiye’de geliştirilen bir ürün veya hizmet rahatlıkla global pazarlara sunulabilir. Yerel girişimler, uluslararası araştırma konsorsiyumlarına katılarak veya yabancı şirketlerle ortaklıklar kurarak bilgi birikimini artırabilir ve ürünlerini dünya çapında pazarlayabilir. Örneğin, bir yapay zekâ girişimi, Avrupa’daki bir sağlık kuruluşuyla ortak Ar-Ge yapıp ortaya çıkan çözümü birden çok ülkeye ihraç ederek hem ülkeye döviz kazandırabilir hem de adını dünyaya duyurabilir.
Özetle, TIME100 Zirvesi’nde ortaya konan vizyoner fikirler, Türkiye’deki yenilikçi zihinlerin de ufkunu açarak yapay zekâ alanında yerel başarıların küresel ölçekte değer yaratabileceği bir geleceğe işaret ediyor.