Bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz, bir pirinç tanesi büyüklüğünde beyne giren robot cerrahlar ya da fabrikalarda insanlarla omuz omuza çalışan insansı makineler artık hayal değil. Gelişen robotik teknolojileri sayesinde, geçmişte “geleceğin sahneleri” olarak görülen pek çok fikir bugün gerçeğe dönüşüyor. Bu makalede, ileri düzey robotik alanında çığır açan sekiz farklı robotu mercek altına alıyoruz. Bu robotlar, tıptan endüstriye, savaştan günlük yaşama kadar geniş bir yelpazede yenilikler sunuyor. Üstelik, her biri kendi alanında teknik bir başyapıt olmasının yanı sıra toplumsal ve endüstriyel dönüşümü de beraberinde getirme potansiyeline sahip. Şimdi bu robotları tek tek inceleyerek, hangi şirketlerin ürünü olduklarını, teknik özelliklerini, kullanım alanlarını ve rekabet ortamındaki yerlerini keşfedelim.
Robeauté – Pirinç Tanesi Boyutunda Ameliyat Robotu
Robeauté şirketinin CEO’su Bertrand Duplat, pirinç tanesi boyutundaki ameliyat robotunu tanıtıyor.
Şirketin Geçmişi: Robeauté, 2016 yılında Paris’te kurulan bir medtech girişimi olarak dikkat çekiyor. Şirketin kurucuları Bertrand Duplat ve Joana Cartocci, beyin cerrahisinde devrim yaratma hedefiyle yola çıktı. 2025 yılı başlarında 27,2 milyon avro yatırım alarak insanlı deneylere geçiş hazırlıklarını hızlandırdılar. Yatırımcılar, Robeauté’nin teknolojisini “yeni bir endoskopi devrimi” olarak tanımlayarak beyin cerrahisinde aynı gastroenterolojide endoskopların yarattığı etkiyi yaratabileceğini vurguladı.
Teknik Özellikler ve Yenilikçi Yönleri: Robeauté’nin geliştirdiği robot, yaklaşık 1.8 milimetre uzunluğunda, yani bir pirinç tanesi boyutunda mikrorobot. Bu minik robot, kafatasında açılan sadece 3 mm’lik bir delikten beyine sokuluyor ve beyin dokusunun içinde kıvrımlı yollar izleyerek hareket edebiliyor. Üzerindeki mikromotor sayesinde kendi başına ilerleyebilen robot, cerrah tarafından önceden belirlenen bir rotayı takip ediyor ve gerçek zamanlı olarak izlenebiliyor. Mevcut nöroşirürjik aletlerin ancak düz bir çizgide ilerleyebildiği yerde, bu mikrorobot yılan gibi kıvrılarak ulaşılması zor bölgelere zarar vermeden erişebiliyor. Taşıdığı modüler ek parçalar sayesinde çok yönlü: Ucuna biyopsi iğnesi, ilaç taşıyıcı kapsül veya mikro elektrotlar takılabiliyor. Örneğin, tümörlerden doku örneği alabilir, doğrudan tümör içine ilaç bırakabilir ya da beyin hücrelerinden sinyal ölçebilir.
Kullanım Alanları ve Etkileri: Bu mikrorobotun ilk hedefi beyin tümörlerinden biyopsi almak ve tanı koymayı kolaylaştırmak. Klasik yöntemlerde beynin derinlerindeki bir lezyona ulaşmak için invaziv ameliyatlar gerekirken, Robeauté’nin robotu dokuları minimal hasarla kat ederek örnek alabiliyor. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde, robotun tümör biyopsisini başarıyla gerçekleştirdiği bildirildi. Ayrıca aynı robot, gerektiğinde ilacı hedef bölgeye taşıyıp bırakabiliyor veya belirli nöral bölgeleri elektriksel olarak uyarabiliyor. Bu sayede kişiselleştirilmiş ve nokta atışı tedaviler mümkün hale geliyor. Toplumsal etki olarak, özellikle beyin tümörü, epilepsi gibi hastalıkların tanı ve tedavisinde invazivliği ve riski azaltarak hastalara umut vadediyor. Cerrahlar için de ameliyat sürelerini kısaltıp başarı oranlarını artırabilecek bir araç söz konusu.
Karşılaştırma ve Pazar Konumu: Robeauté’nin mikro-robotu, mevcut beyin cerrahisi araçlarıyla karşılaştırıldığında devrimsel bir farklılık sunuyor. Geleneksel cerrahi aletler düz ilerleyebilen, nispeten büyük ve beyin dokusuna zarar verebilme riski olan araçlardır. Oysa Robeauté’nin pirinç tanesi robotu yumuşak dokuda zarif manevralar yaparak ilerliyor ve çevreye vereceği tahribat minimum. Bu özellikleriyle, beyin cerrahisinde “nihai araç” olabileceği iddia ediliyor. Pazar konumlandırması itibarıyla Robeauté, nöroşirürji ve mikro-robotik kesişiminde öncü bir konumda. Rakip sayılabilecek ölçüde küçük ve otonom tıbbi robot henüz pek bulunmadığı için, şirket düzenleyici onayları alabildiği takdirde bu niş alanda monopol benzeri bir avantaj elde edebilir. Elbette, büyük tıbbi robotik firmaları da bu alana yönelebilir; ancak Robeauté’nin erken start alarak 2030’a kadar ilaç taşıma uygulamalarında onay almayı hedeflemesi, onu pazarda birkaç adım öne geçiriyor.
Nematod İlhamlı Bacaksız Sıçrayan Robot

Bilim insanları bazen doğadaki en mütevazı canlılardan ilham alarak inanılmaz robotlar geliştirebiliyor. Nematod ilhamlı bacaksız sıçrayan robot, adından da anlaşılacağı üzere, ufacık bir parazit solucanın hareketlerinden esinlenen yumuşak bir robottur. Bu robotun arkasında Georgia Tech’teki bir araştırma ekibi var. Şirket geçmişi yerine akademik bir çalışma olduğundan, bir startup’tan ziyade bir üniversite laboratuvarının ürünü olarak görebiliriz. 23 Nisan 2025’te Science Robotics dergisinde yayımlanan bu çalışma, doğadaki zekice bir hareket mekanizmasını mühendisliğe uyarlıyor.
Teknik Özellikler ve Yenilikçi Yönleri: Robotun boyu sadece 5 inç (yaklaşık 12,7 cm) ve hiçbir bacağı yok. Yapısı basit görünüyor: silikon bir çubuk ve onu destekleyen karbon fiber bir omurgadan oluşuyor. Ancak yaptığı iş basit değil; bu küçük robot 10 feet (3 metre) yüksekliğe sıçrayabiliyor – bu, neredeyse bir basketbol potasının yüksekliği!. Üstelik ileri doğru da geri doğru da zıplayabiliyor, hem de bacak kullanmadan. Bunu nasıl başarıyor? İşte burada nematod adı verilen milimetrik solucanın sırrı devreye giriyor. Nematodlar, vücutlarını adeta bir yay gibi gerip bırakarak, kendi boylarının 20 katı mesafelere sıçrayabiliyorlar. Georgia Tech ekibi, bu solucanların hareketini yüksek hızlı kameralarla inceledi. Gözlemledikleri şey, solucanın bedenini ilmek (kıvrım) yaparak enerji depoladığı ve aniden serbest bırakarak fırladığıydı. Benzer şekilde, robot da başlangıçta bir kıvrım şekli alarak elastik enerjiyi biriktiriyor ve salıverdiğinde kendini havaya fırlatıyor. Bu tasarımda bacak veya yay gibi ayrı bir parça yok; robotun gövdesinin kendi deformasyonu, zıplama mekanizmasını oluşturuyor. Bu yaklaşıma “yumuşak robotik” deniliyor ve klasik sert robotların aksine esnek malzemelerle dinamik hareketler elde etmeyi amaçlıyor.
Pratik Kullanım Alanları ve Etkileri: Peki bacaksız bir zıplayan robot ne işimize yarayacak? Araştırmacılara göre bu konsept, engebeli arazilerde veya enkaz alanlarında arama-kurtarma yapan robotlar için çok değerli olabilirinterestingengineering.cominterestingengineering.com. Örneğin deprem sonrası bir yıkıntıda, tekerlekli veya bipedal (iki ayaklı) robotlar takılırken, bu tür sıçrayıcı robotlar engellerin üzerinden atlayarak ilerleyebilir. Hatta NASA, benzer prensipli bir sıçrayan robotu Ay’a göndermeyi bile planlamıştı – düşük yerçekimli ortamlarda zıplama, tekerlekli hareketten daha verimli olabilir. Ayrıca askeri alanda veya keşif görevlerinde, çok yönlü hareket kabiliyeti sayesinde bilinmeyen arazi koşullarında ilerleyebilen keşif robotları tasarlanabilir. Toplumsal olarak, bu robotlar insanın gidemeyeceği tehlikeli yerlere girip çıkma, hızlı tarama yapma gibi konularda hayat kurtarıcı olabilir.
Karşılaştırma ve Pazar Konumlandırması: Bu nematod-ilhamlı robot henüz ticari bir ürün değil, dolayısıyla bir pazar rekabetinden bahsetmek için erken. Ancak teknolojik olarak karşılaştırırsak, Boston Dynamics’in meşhur zıplayan robotu SandFlea gibi sistemler tekerlekli bir yapıya eklenen yay mekanizmasıyla sıçrarken, Georgia Tech’in yumuşak robotu tamamen biyo-ilhamlı bir yaklaşımla bunu başarıyor. Bacaksız olması, mekanik karmaşıklığı azaltırken zıplama yüksekliği açısından rekor seviyede bir performans sunuyor (kendi boyunun 25 katı sıçrama)interestingengineering.com. Pazar konumlandırması muhtemel olarak araştırma prototipi seviyesinde; ancak arama-kurtarma robotları, uzay keşif robotları veya askeri keşif robotları alanında gelecekte ürünleşirse, yumuşak robotik kulvarında öncü sayılabilir. Şu an benzer bir başka ürün olmadığından, rekabet daha ziyade tekerlekli ya da bacaklı robotlarla kıyaslama düzeyinde kalıyor. Bu çalışma, “basit malzemelerle kompleks işler yapabilen robotlar” fikrini güçlendirdiği için ileride startup’ların ilgisini çekebilir.
Manyetik Alanla Kontrol Edilen Metabot

Robot denince aklımıza genelde motorları, elektronik devreleri olan makineler gelir. Ancak Metabot adı verilen bu yeni yaklaşım, sınırları zorluyor: Hem malzeme hem robot olabilen, manyetik alanla şekil değiştiren bir yapıyla karşı karşıyayız. Princeton Üniversitesi’nden bir mühendislik ekibinin geliştirdiği Metabot, Nisan 2025’te Nature dergisinde yayınlandı. Bu çalışma, “Transformers” filminden fırlamış gibi görünen, ancak gerçekte laboratuvarda hayat bulan bir teknoloji sunuyor.
Teknik Özellikler ve Yenilikler: Metabot aslında tekil bir robot değil; bir tür metamalzeme. Metamalzeme, yapısal özellikleri sayesinde alışılmadık davranışlar sergileyen özel malzeme demek. Bu durumda ekibin kullandığı malzeme, plastik tüpler ve manyetik parçacıkların birleşimiyle elde edilmiş bir origami benzeri modüler yapı. Bu yapının en çarpıcı özelliği, içinde motor, pil veya elektronik olmadan sadece harici bir elektromanyetik alan ile hareket ettirilebilmesi. Araştırmacılar, manyetik alanın yönünü ve gücünü değiştirerek bu yapının bükülmesini, uzamasını, büzülmesini ve sürünmesini sağladılar. Metabot’un hücreleri birbirinin ayna görüntüsü şeklinde tasarlanmış modüllerden oluşuyor – bu özelliğe kiralite (chirality) deniyor ve malzemenin belirli yönde kıvrılma davranışını sağlıyor. Örneğin, manyetik alanı bir yönde uyguladığınızda tüpler bükülüp içe çöküyor, ters yönde uyguladığınızda yeniden açılıyor. Bu esnek ve tekrarlanabilir şekil değiştirme kabiliyeti sayesinde, Metabot bazen bir top gibi küçülüp bazen de bir el gibi uzanabiliyor. Ekip, 100 mikron boyutunda (bir insan saçı kalınlığından biraz büyük) mini prototipler üreterek konsepti doğrulamış. Bu ölçeklenebilirlik, hem makro boyutta (örneğin büyük yapısal şekil değiştiren cihazlar) hem de mikro boyutta (vücut içinde dolaşan robotlar) aynı prensibin uygulanabileceğini gösteriyor.
Pratik Kullanım Alanları ve Etkileri: Metabot konsepti pratikte pek çok alana uygulanabilir. Araştırmacılar, gelecekte benzer minyatür robotların vücut içinde ilaç taşıma, damar açma veya kırık kemikleri içeriden sabitleme gibi tıbbî görevleri yerine getirebileceğini öngörüyor. Çünkü metamalzeme robotlar yumuşak doku içinde şekil değiştirerek ilerleyebilir ve gerektiğinde cerrahi müdahale yapabilir. Öte yandan, daha büyük ölçekte, esnek antenler veya ayarlanabilir lensler gibi cihazlar üretmek mümkün. Metabot’un ışık emen siyah yüzeyden yansıtıcı beyaz yüzeye dönüşebilen bir termo-regülatör prototipi bile yapıldı; güneş altında malzemenin sıcaklığını 27°C’den 70°C’ye çıkarıp sonra geri düşürmeyi başardılar. Bu, akıllı kamuflaj veya ısı yönetimi uygulamalarında kullanılabilir. Endüstriyel açıdan ise, yumuşak robotik, uzay mühendisliği, enerji absorpsiyonu gibi alanlarda yeni tasarım paradigması sunuyor. Örneğin, uçaklarda darbe emici yapıların adaptif olmasını veya yumuşak dokunuş gerektiren robot kollarının motor yerine manyetik kontrolle çalışmasını hayal edebiliriz.
Karşılaştırma ve Konumlandırma: Metabot, geleneksel robotlarla karşılaştırıldığında oldukça farklı bir yerde duruyor. Onu bir endüstriyel robot koluyla kıyaslamak elma ile armudu kıyaslamak gibi olabilir. Ancak benzer vizyonlar sunan yumuşak robotik ve şekil değiştiren robotlar alanında Metabot gerçekten öncü. Daha önce de origami prensipli robotik yapılar görmüştük ama çoğu, elektrikli motorlara veya ısıya duyarlı polimerlere dayanıyordu. Metabot ise temassız ve anında kontrol edilebilmesiyle sıyrılıyor. Bunu bir malzeme gibi üretip bir robot gibi kullanabilmek, pazarda hem malzeme bilimcilerini hem robotikçileri cezbediyor. Yakın zamanda bu teknoloji ticarileşirse, örneğin medikal cihaz firmaları ya da savunma sanayi bu modüler metamaterial robotları ürün gamlarına katabilir. Şimdilik üniversite laboratuvarının demo aşamasında ama “hem madde hem robot” mottosuyla geleceğin Transformers’larının temellerini atmış durumda.
Unitree Robotics’in İnsansı Robotları

Robotik denince akla ilk gelen firmalardan biri belki Boston Dynamics veya Tesla olabilir, ancak Çin merkezli Unitree Robotics de bu yarışın önemli bir oyuncusu. 2016’da Wang Xingxing tarafından kurulan Unitree, ilk etapta dört ayaklı robot köpekleriyle ün kazandı ve uygun fiyatlı robotlarıyla dünyaya adını duyurduchinatalk.media. 2023 itibarıyla insansı (humanoid) robotlara yönelen şirket, hızla bu alanda da dikkat çekmeye başladıchinatalk.media. Unitree’nin insansı robot portföyünde farklı boyut ve yetenekte modeller mevcut, ancak özellikle Unitree G1 ve Unitree H1 modelleri öne çıkıyor.
Teknik Özellikler ve Yenilikler: Unitree G1, insansı robot kavramını daha ulaşılabilir kılmak amacıyla geliştirilen bir model. Yaklaşık 127 cm boyunda ve 35 kg ağırlığında, yani ortalama bir insanın yarı boyunda diyebiliriz. Toplam 43 serbestlik derecesine (eklem oynaklığı) sahip; başında ve ellerinde kameralar, LiDAR gibi algılayıcılarla çevresini görebiliyor. G1’in dikkat çeken özelliklerinden biri de pürüzsüz ve dengeli hareket kabiliyeti. 2025 başlarında yayınlanan videolarda, G1’in insan benzeri bir akıcılıkla yürüyebildiği, hatta yerden kalkıp ayağa doğrulma (“kip-up”) hareketini yapabildiği gösterildi. Bu başarı, vücut yapısındaki ince ve hafif tasarım ile her ekleme yerleştirilen güçlü motorların hassas kontrolü sayesinde geliyor. Ayrıca hızlı pil değiştirme (quick-swap) özelliği ile kesintisiz çalışabilmesi hedefleniyorm.facebook.com. Unitree H1 ise tam boy insansı robot kategorisinde, yaklaşık 178 cm boyunda, 70 kg ağırlığında bir model. H1, daha fazla tork, daha gelişmiş sensör seti ve yapay zekâ entegrasyonuyla, özellikle kurumsal uygulamalara (fabrikalarda veya hizmet sektöründe) yönelik tasarlanıyor. Her iki modelde de üç parmaklı kıskaç eller, insan eline benzer kavrama yeteneği sunuyor. Unitree’nin yenilikçi yönü, pahalı prototipler yerine seri üretilebilir ve göreceli olarak uygun fiyatlı insansı robotlar geliştirmeye odaklanması. G1 modelinin yurt dışında yaklaşık 16 bin dolar gibi bir fiyatla sunulacağı belirtiliyor ki bu, benzer insansı robotların tahmin edilen fiyatlarından düşük bir seviyeinstagram.comm.facebook.com.
Kullanım Alanları ve Etkileri: Unitree’nin insansı robotları için hedeflenen kullanım alanları oldukça geniş. Şirket, G1’i öncelikle Ar-Ge projeleri, akademik çalışmalar ve eğitim programları için uygun bir platform olarak tanıtıyor. Bu sayede üniversiteler veya araştırma enstitüleri, insansı robotik çalışmaları yapmak istediklerinde Boston Dynamics Atlas gibi pahalı seçenekler yerine G1’i tercih edebilirler. Bunun ötesinde, G1’in ev ve ofis ortamlarında basit görevleri yerine getirebilecek bir “yardımcı” robot olması da planlanıyor. Tanıtım materyallerinde, G1’in gelecekte ev işleri, insanlarla etkileşim, hatta basit spor hareketleri (martial arts) gibi işlerde kullanılabileceği ima ediliyor. H1 modeli ve türevleri ise fabrikalarda ağır yük kaldırma, montaj hattında çalışma veya güvenlik devriyesi gibi görevlerde insan işçiye destek olmayı hedefliyor. Toplumsal etki açısından bakıldığında, Unitree robotları daha geniş bir kullanıcı kitlesine robotik teknolojisini ulaştırma potansiyeline sahip. Nasıl ki kişisel bilgisayarlar bir zamanlar pahalıyken sonra herkesin erişebileceği hale geldiyse, Unitree benzeri girişimler de insansı robotları kobi’lerin, laboratuvarların ve hatta bireylerin erişimine sokarak bir dönüşüm yaratabilir.
Karşılaştırma ve Pazar Konumlandırması: Unitree Robotics, insansı robot yarışında fiyat/performans lideri olmaya oynuyor denilebilir. Boston Dynamics’in Atlas’ı inanılmaz akrobatik yeteneklere sahip ama satılmıyor; Tesla’nın Optimus’u prototip aşamasında ve Elon Musk her ne kadar uygun fiyatlı olacağını söylese de henüz birkaç prototip üretilmiş durumda. Tesla, Optimus için gelecekte belki < $20k hedef fiyat belirtmişti, Unitree G1 ise halihazırda ~$16k bandından piyasaya çıkıyorinstagram.com. Yani ilk satın alınabilir insansı robot unvanını büyük ölçüde Unitree almış durumda. Teknik yetenek olarak bakarsak, Optimus veya Xpeng Iron (aşağıda değineceğiz) gibi devler daha yüksek işlem gücüne ve muhtemelen daha fazla özerkliğe sahip olacak. Ancak Unitree, açık kaynaklı hareket verileri paylaşarak (örneğin insan hareketi yakalama datalarını robotta kullanıma sunmuşlar) ve geliştirilebilir platform sunarak bir ekosistem yaratma peşinde. Piyasada konum olarak, araştırma ve eğitim kurumları, startuplar ve meraklı geliştiriciler için “erişilebilir insansı robot” segmentini dolduruyor. Ayrıca Çin hükümetinin de robotik atılımları desteklemesiyle, Unitree ülkesinde ciddi bir itibar ve teşvik görüyor – nitekim CEO Wang Xingxing, 2025 başlarında Pekin’de önemli bir sanayi zirvesinde ülkenin önde gelen girişimcileri arasında gösterildichinatalk.mediachinatalk.media.
Xpeng’in İnsansı Robotu Iron

Elektrikli araç üreticisi olarak tanınan Xpeng, yalnızca otomobillerle yetinmeyip havacılık ve robotik alanlarına da yatırım yapıyor. Şirketin “Iron” adını verdiği insansı robotu, ilk kez Kasım 2024’te Xpeng’in yapay zekâ etkinliğinde kamuoyuna tanıtıldı. Beş yıllık bir Ar-Ge çabasının ürünü olan Iron, Xpeng’in AI Day sunumunda adeta otomobil fabrikasından çıkıp sahneye gelen bir teknoloji harikası olarak sunuldu.
Teknik Özellikler ve Yenilikler: Iron’ın boyu 178 cm, ağırlığı 70 kg civarında, yani yetişkin bir insanla birebir ölçülerde. Vücudunda 60’tan fazla eklem ve 200’den fazla serbestlik derecesi bulunuyor; bu da son derece esnek ve insana benzer hareketler demek. Xpeng Iron’ı özel yapan şey, Xpeng’in otomotivde geliştirdiği tüm yapay zekâ ve otonom sürüş birikimini bu robota aktarmış olması. Robotun beyni, Xpeng’in kendi geliştirdiği Turing AI çipi ile çalışıyor ve tam 3000 TOPS (saniyede trilyon işlem) gücünde bir işlem kapasitesine sahip. Iron’ın görme sistemi “kartal göz” diye tabir edilen 720 derecelik bir görüş sunuyor – muhtemelen başında birden fazla kamera ve LiDAR birleşimiyle çevresinin tam panoramik taramasını yapabiliyor. Hareket kontrolünde ise derin öğrenme ile eğitilmiş modeller ve pekiştirmeli öğrenme algoritmaları sayesinde, geleneksel robotlarda görülen takılma veya sarsak adımlar yerine akıcı, doğal bir yürüme elde edilmiş. Hatta paylaşılan videolarda Iron’ın yürüyüşünün Tesla Optimus’a benzer şekilde, insanvari ve dengeli olduğu yorumları yapıldı. Iron aynı zamanda sesli etkileşim konusunda da Xpeng’in araç içi asistanından gelen mirasa sahip; doğal dilde sorulara yanıt verebiliyor, çok modlu (görsel-işitsel) algılayarak çevresiyle iletişim kurabiliyor.
Kullanım Alanları ve Etkileri: Xpeng, Iron’ı öncelikle akıllı fabrikalarında görevlendirmeye başladı bile. Kendi elektrikli araç üretim hatlarında Iron, montaj yardımı, parça taşıma gibi işlerde insan işçilere destek veriyor. Bu sayede şirket, robotu gerçek dünya görevleriyle hızla eğitme ve mükemmelleştirme şansı buluyor. Orta vadede Iron’ın perakende ortamlarında ve hizmet sektöründe de kullanılabileceği belirtiliyor. Örneğin bir mağazada envanter kontrolü yapan veya müşteri yönlendiren bir görevli robot olarak hizmet verebilir. Xpeng’in vizyonu, gelecekte otonom arabalar, uçan araçlar ve insansı robotların birlikte çalıştığı entegre bir ekosistem kurmak. Toplumsal etki bakımından Iron, Çin’de teknoloji meraklılarının büyük ilgisini çekti ve bir “Çin’in Optimus’u” olarak görülmeye başlandı. Eğer 2026 gibi seri üretime geçip ticarileşirse (ki Xpeng CEO’su He Xiaopeng 2025 sonunda belirli bir otonomi seviyesine ulaşıp 2026’da seri üretime geçmeyi hedeflediklerini açıkladı), fabrikalardaki iş gücü kompozisyonunu değiştirip verimliliği artırması bekleniyor. Ayrıca hizmet sektöründe insan iş gücünü tekrarlayan işlerden kurtarıp daha yaratıcı işlere yönlendirebilir. Tabii bu da uzun vadede bazı iş kollarının dönüşmesi anlamına geliyor.
Karşılaştırma ve Pazar Konumlandırması: Iron, doğrudan Tesla’nın Optimus robotuna rakip olarak konumlanıyor. Nitekim Xpeng’in patronu He Xiaopeng, bu alana 5 milyar pound (50 milyar RMB) üzerinde yatırım yaptıklarını ve robot yapmanın araba yapmaktan çok daha zor olduğunu vurguladı. Boyut ve ağırlık olarak Iron ve Optimus benzer seviyede; her ikisi de yaklaşık bir insan ölçülerinde. Teknik olarak Iron’ın 62 serbestlik derecesi olduğu, Optimus’un da benzer ya da biraz altı düzeyde eklem kabiliyetiyle geldiği biliniyor. Tesla Optimus prototiplerinin işlem gücü, Tesla’nın otomotiv AI yongalarına dayanıyor; Xpeng Iron ise kendi Turing çipiyle benzer bir yol izliyor. Burada Iron’ın avantajı, Xpeng’in mevcut araç sensörleri ve otonom sürüş yazılımını robota entegre etmiş olması – yani “doğduğu günden” deneyimli bir yapay zekâya sahip. Tesla da benzer şekilde araçlardaki “Tesla Vision” sistemini Optimus’a aktarıyor. Pazar konumlanmasında Tesla global bir etkiye sahipken, Xpeng özellikle Çin ve Asya pazarında güçlü bir konumda. Xpeng Iron, 2026’da piyasaya çıktığında muhtemelen Çin’deki fabrikalar ve şirketler ilk müşterileri olacak. Tesla Optimus ise ABD’de kendi fabrikalarında denendi ve Elon Musk 2025’te 5000 adet robot üretip bir “lejyon” oluşturmayı hedeflediklerini duyurdu. Rekabet, bir anlamda otomotiv sektöründeki Tesla-Xpeng rekabetinin robotik ayağına taşınmış durumda. Sonuçta her iki taraf da uzun vadede on binlerce insansı robotu üretip sahaya sürmeyi planlıyor – Iron ve Optimus’un karşılaşacağı “ikiz testler” şimdiden merak konusutopgear.com.
Tesla’nın İnsansı Robotu Optimus

Elon Musk’ın vizyoner projelerinden biri olan Tesla Optimus, belki de bu listedeki en popüler isim. 2021’de ilk duyurulduğunda sahnede dans eden bir insan vardı, ancak o günden bu yana prototipler hızla gelişti. Tesla, 2022’de ilk yürüyen prototipi gösterdi, 2023-2024 boyunca robotun kendi tesislerinde testler yaptı ve 2025 itibarıyla artık seri üretim planlarından bahseder hale geldi. Şirket geçmişi olarak Tesla’yı anlatmaya gerek yok; ancak Optimus projesinin Tesla için ne ifade ettiğini Musk sık sık dile getiriyor: Ona göre Optimus, Tesla’nın otomobilden sonraki en büyük ürünü, belki de bugüne kadarki “en değerli ürün” olma potansiyeline sahip.
Teknik Özellikler ve Yenilikler: Optimus’un güncel prototipleri yaklaşık 173 cm boyunda ve 57 kg ağırlığında olarak belirtiliyor (tam rakamlar resmi olarak biraz değişebilir). İnsan benzeri iki bacak, iki kol, iki el yapısında ve toplam 28 eklem (serbestlik derecesi) civarında hareket kabiliyeti var. Baş kısmında ekran benzeri bir yüz ve iç kısımda kameralar ile sensörler bulunuyor. Tesla, Optimus’un beyninde kendi geliştirdiği Autopilot (Otopilot) yapay zekâ sisteminin bir türevini kullanıyor. Yani, Tesla arabalarını otonom süren sinir ağları, bu kez bir robotu mekanda gezinmesi ve nesneleri tanıyıp tutması için adapte ediliyor. Yenilikçi yönlerinden biri de Tesla’nın pil ve güç yönetimi konusundaki uzmanlığını robota aktarması; Optimus tek şarjla tam gün çalışacak şekilde pil tasarımına sahip. Ayrıca, Tesla robotun ellerine de oldukça odaklanmış durumda – insanların kullandığı aletleri kullanabilmesi için insan eli seviyesinde parmak hassasiyeti ve kavrama yeteneği hedefleniyor. 2024’te yayınlanan bir videoda, Optimus’un elleriyle küçük nesneleri ayırt edip sınıflandırdığı, hatta kendi kendine parçaları takıp çıkarabildiği gösterildi. Hareket becerisi olarak, Optimus başlangıçta tutuk adımlarla yürürken, 2025 güncellemelerinde çok daha stabil yürüyebildiği, dengesini tek ayak üzerinde bile koruyabildiği görüldü. Tesla bunun arkasında büyük ölçekli yapay zeka modelleri ve üst seviye aktüatör kontrolü olduğunu belirtiyor.
Kullanım Alanları ve Etkileri: Tesla Optimus’un ilk kullanım alanı, bizzat Tesla’nın kendi fabrikaları. Elon Musk, robotları önce kendi üretim hatlarında işçi olarak deneyeceklerini, kutu taşıma, parça getirme götürme gibi görevlerde kullanacaklarını açıkladı. Nitekim 2024 sonunda yapılan bir etkinlikte, birkaç düzine Optimus prototipinin Tesla tesisinde insanlarla etkileşime geçtiği gösterildi. Orta vadede Optimus’un, depolarda, lojistik merkezlerinde, perakende mağazalarında basit işleri yapması planlanıyor. Musk’ın nihai vizyonu ise oldukça iddialı: Ona göre Optimus, gündelik hayatta insanların istemediği sıkıcı işleri devralacak ve dünya ekonomisinde verimlilik patlaması yaratacak bir ürün. Hatta bir adım daha ileri giderek, “iş gücü kıtlığı diye bir şey kalmayacak” diyor – çünkü gerekli olduğu kadar robot üretip çalıştırmak mümkün olacak. Toplumsal etkileri elbette çok büyük olabilir: Bir yandan tekrarlayan veya tehlikeli işler robotlara devredilerek insanlar daha yaratıcı alanlara kayabilir; diğer yandan bu ölçekte bir otomasyon, iş piyasasında köklü değişimlere yol açabilir. Bu yüzden Optimus daha piyasaya tam çıkmadan etik ve ekonomik boyutları tartışılmaya başlandı bile.
Karşılaştırma ve Pazar Konumlandırması: Optimus şu an prototip aşamasında olsa da Tesla, sahip olduğu üretim gücüyle onu kitlesel pazara hazırlayan belki de tek şirket. Elon Musk 2025 yılı için “bir lejyon”, yani yaklaşık 5000 adet Optimus üretmeyi hedeflediklerini duyurdu. 2026’da ise bunu 50.000 adede çıkarmak istiyor ki bu rakamlar geleneksel robotik şirketlerinin hayal gücünü zorluyor. Bu ölçekte üretim, birim maliyetleri de düşüreceğinden Optimus’un pazarda oldukça rekabetçi fiyatlanmasını sağlayabilir. Şu anda pazarda doğrudan rakibi olacak düzeyde seri üretime yakın bir insansı robot yok. Ancak yukarıda bahsettiğimiz Xpeng Iron, aynı zaman diliminde (2026 civarı) Çin’de üretime girecek bir rakip. Ayrıca Amerika’da Figure AI gibi girişimler de Tesla’ya yetişmeye çalışıyor. Unitree gibi firmalar daha küçük segmentlere hitap ediyor. Kısacası Tesla Optimus, “genel amaçlı insansı işçi robot” kategorisinde hem öncü hem de geleceğin olası hakim oyuncusu olarak görülüyor. Elon Musk’ın deyimiyle, Tesla belki de ileride bir araba şirketinden çok bir robotik şirketine dönüşebilir. Eğer Optimus’lar vaat edildiği gibi çalışırsa, pazar konumlandırması olarak Tesla, robotik endüstrisinin de Apple’ı konumuna erişebilir.
Ukrayna’nın Robotik Ordusu

Robotik teknolojiler sadece sanayi veya sağlıkta değil, savaş alanlarında da kartları yeniden dağıtıyor. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı, robotik ve insansız sistemlerin yoğun olarak kullanıldığı bir çatışma haline geldi. Ukrayna, insan gücü açığını kapatmak ve Rus ordusunun sayısal üstünlüğüne karşı teknolojik denge sağlamak amacıyla adeta bir “robotik ordu” oluşturma yoluna girdi. 2024’te Başkan Zelenskiy, Ulusal İnsansız Sistemler Kuvvetleri (USF) adında özel bir birim kurarak bu işe verdiği önemi gösterdi. 2025’e girerken Ukrayna Savunma Bakanlığı, 15.000 kara robotu ve insansız aracın envantere katılması için planlar yaptığını duyurdu.
Teknik Özellikler ve Yenilikler: Ukrayna’nın robotik ordusu derken, tek bir tip robottan değil, bir ekosistemden bahsediyoruz. Bunun içinde UGV (Uncrewed Ground Vehicle) denilen kara robotları, insansız hava araçları (dronelar) ve otonom sistemler var. Örneğin Honey Badger adı verilen bir insansız kara aracı, paletli küçük bir tank gibi düşünün, üzerine yerleştirilen patlayıcıyı hedefe taşıyıp infilak ettiriyor. Vampire droneları, anti-tank mayınları taşıyıp uzaktan düşman zırhlılarına bırakabiliyor. Vepr adlı robotik platform ise yaralı asker tahliyesinden mühimmat taşımaya kadar görevler üstlenen bir lojistik UGV olarak kullanılıyor. Bu sistemlerin bir kısmı uzaktan operatör kontrollüyken, giderek daha fazlası yarı otonom veya sürü zekâsı ile hareket edebilir hale geliyor. Ukraynalı mühendisler, kolay üretilebilir ve maliyeti düşük robotlar geliştirmek için yoğun çaba harcıyor; örneğin bir girişimci, bir Odyssey adlı insansız aracı sadece dört günde bir barakada yapıp 10’da 1 maliyetine mal ettiğini belirtiyor. Bu esnek ve hızlı inovasyon yeteneği, Ukrayna’nın sahada çabucak farklı ihtiyaçlara yönelik robotlar çıkarmasını sağlıyor. Teknik inovasyon tarafında dikkat çeken bir diğer nokta, farklı robotik sistemlerin entegrasyonu. Ukrayna, BRAVE1 adını verdiği bir inisiyatifle ordu, özel sektör ve girişimleri bir araya getirip kolektif bir yenilik ağı oluşturdu. Bu sayede geliştirilen bir drone sistemi ile kara robotunun koordinasyonu veya yeni bir yapay zekâ hedefleme algoritmasının tüm platformlarda kullanılması hızlanıyor.
Pratik Kullanım Alanları ve Etkileri: Ukrayna’nın robotik unsurları sahada çok çeşitli görevlerde kullanılıyor. Keşif ve İstihbarat: İnsansız hava araçları ve küçük robotlar, cephe hattında düşman mevzilerini gözetleyip anlık istihbarat sağlıyor. İnsan keşif timlerinin hayatını riske atmadan, bir robot tehlikeli bölgeye girip kamera görüntülerini aktarabiliyor. Saldırı: FPV (birinci şahıs görüş) kamikaze drone sürüleri, hedeflere dalış yaparak kendilerini imha ediyor ve ciddi hasar verebiliyor. Aralık 2024’te sadece kara robotları ve FPV dronelardan oluşan tamamen robotsal bir saldırı düzenlendi ve başarı elde edildi – bu, tarihteki ilk insansız birlik saldırılarından biriydi. Lojistik: Cephede siperler arasında koşarak mühimmat taşıyan askerler yerine, uzaktan kumandalı robot araçlar cephane, su, yiyecek gibi malzemeleri taşıyor. Aynı şekilde, çatışma alanında yaralanan askerleri almak için de robotik araçlar kullanılıyor; böylece başka askerlerin kendini riske atıp ateş hattına girmesi engelleniyor. Bu kullanım alanları, belki de ilk kez bu ölçekte gerçek bir savaşta test edilmiş oluyor. Etki olarak bakarsak, Ukrayna’nın robotik hamlesi dünya askeri doktrinlerinde de değişime işaret ediyor. Artık insan kayıplarını azaltmak için yarışan bir teknoloji trendi var. Bir NATO generali, önümüzdeki on yılda ABD ordusunun üçte birinin robotik sistemlerden oluşabileceğini öngörüyor – bu, Ukrayna’daki başarının da bir yansıması. Öte yandan, robotik savaşın etik boyutu ve olası yapay zekâ silahlanma yarışı da tartışmaları beraberinde getiriyor.
Karşılaştırma ve Konumlandırma: Ukrayna, robotik ordu konseptinde şu an dünyanın en pratik deneyimine sahip ülkesi haline geldi desek abartı olmaz. ABD, Çin, İsrail gibi ülkeler yıllardır insansız sistemler geliştiriyor ama hiçbirisi Ukrayna gibi geniş çaplı ve çeşitlilikte bunları sıcak savaşta kullanmak zorunda kalmamıştı. Dolayısıyla Ukrayna kendini adeta bir “robotik savaş Ar-Ge laboratuvarı” olarak konumlandırdı. Batılı müttefiklerden gelen destek ve özel sektörün çevik inovasyonuyla, Rusya’nın insan dalgası stratejisine teknolojik bir karşı koyuş sergileniyor. Pazar konumlandırması açısından düşünürsek, savaş teknolojileri pazarı farklı bir dinamik ama Ukrayna şimdiden savaş robotikleri alanında know-how ihraç edebilecek bir profile kavuşuyor. Savaştan sonra kendi savunma sanayisini bu deneyimle büyütebilir veya diğer ülkelere insansız sistemler konusunda danışmanlık yapabilir. Örneğin Polonya veya Baltık ülkeleri, Ukrayna yapımı veya tasarımı robotik savunma sistemlerini almak isteyebilir. Sonuç olarak, Ukrayna’nın robotik ordusu halen gelişen ve şekillenen bir konsept; başarısı, dünyanın gelecekte savaşları nasıl yürüteceği üzerinde derin bir iz bırakacak.
Scout AI ve Otonom Robo-Ordular

Savunma robotikleri deyince, sadece devletler veya üniversiteler değil, girişimler de devreye giriyor. Scout AI, Kaliforniya merkezli henüz yeni bir startup olmasına rağmen, hedefi oldukça iddialı: “İyilerin hizmetinde büyük robot orduları kurmak”. 2024 yılında Colby Adcock ve Collin Otis tarafından kurulan Scout AI, 2025 Nisan’ında sessizliğini bozarak $15 milyon tohum yatırım aldığını ve ABD Savunma Bakanlığı ile pilot çalışmalar yürüttüğünü açıkladı. Şirketin vizyonu, her türlü askeri insansız araca “beyin” vazifesi görecek yapay zekâ yazılımını sunmak.
Teknik Özellikler ve Yenilikler: Scout AI’nin geliştirdiği temel teknoloji, “Fury” adını verdikleri bir görme-dil-eylem (vision-language-action) modeli. Bu, özünde devasa bir yapay zekâ modeli; görüntüleri ve komutları anlayıp, gerçek dünyada robotik eylemlere dökebiliyor. Fury modelini bir kez eğitip farklı platformlara gömebildiklerini söylüyorlar – kara aracı G01 prototipi ve hava aracı A01 prototipi bu modelle otonom şekilde görev icra edebilmiş durumda. Scout AI’nin en büyük yeniliği, robotların birbiriyle ve insanla doğal dil üzerinden iletişim kurması. Örneğin bir kumandan, harita üzerinde bir nokta işaretleyip “G01, Tango rotası boyunca ilerle ve düşmanı oyalamaya başla” dediğinde, robot bunu anlayıp “Anlaşıldı, hareket ediyorum, 12 dakikaya Tango’dayım” diye yanıt verebiliyor. Bu Star Wars filmlerindeki droidleri andıran senaryo, Fury modeli sayesinde mümkün oluyor. Model, bulut bağlantısına ihtiyaç duymadan saha şartlarında çevrimdışı çalışabiliyor ve düşük gecikme ile kararlar alabiliyor. Ayrıca farklı robot tipleri –örneğin insansız tank ve drone– Fury sayesinde ortak bir “takım zekâsı” paylaşıyor, birbirlerine konuşarak koordinasyon sağlıyorlar. Scout AI’nin teknolojisi cihaz bağımsız; yani bir tanktan bir denizaltıya kadar her platforma entegre edilebilecek şekilde tasarlanmış. Donanım tarafında ise karmaşık özel sensörler yerine sadece bir kamera ile çalışabilecek kadar verimli ve hafif bir sistem söz konusu. Bu da maliyet ve gizlilik açısından avantaj; zira LIDAR gibi pahalı veya radar gibi aktif sinyal yayan sensörlere gerek kalmadan robotları otonomlaştırabiliyorlar.
Kullanım Alanları ve Etkileri: Scout AI doğrudan savunma sektörüne odaklanıyor. Geliştirdikleri Fury modeli, askeri konvoylarda insansız araçların otonom gitmesini, drone sürülerinin tek operatör komutasıyla karmaşık görevler yapmasını, hatta uzay araçlarının derin uzay görevlerinde akıllı kararlar almasını hedefliyor. Örneğin, geleceğin muharebe sahasında bir komutan belki de onlarca robottan oluşan bir birliğe doğal bir şekilde emir verebilecek: “Şu tepeyi tutun, çevreyi tarayın, ateş açmayın” dediğinde robotlar bunu anlayıp uygulayacak. İnsan-savaşçı etkileşimi bu sayede bugünkünden çok daha sezgisel hale gelebilir. Etkileri tartışırsak, eğer Scout AI başarılı olursa, askeri operasyonların hızını ve etkinliğini dramatik biçimde artırabilir. Düşünsenize, bir ordu birliğinin üçte biri robotlardan oluşuyor ve hepsi ortak bir dille (İngilizce gibi) birbiriyle ve insanlarla anlaşıyor. Bu, koordinasyon sorunlarını azaltacak, reaksiyon sürelerini kısaltacak ve belki de daha az insan asker risk alacak demektir. Ancak bir yandan da otonom ölümcül silahlar konusundaki etik endişeleri büyütebilir; zira bu teknoloji kötüye kullanılırsa, bir AI modelinin komutasında insansız katil robot sürüleri de tasavvur edilebilir. Scout AI ise “biz iyi taraftaki aktörler için bunu yapıyoruz” diyerek, demokratik ülkelerin bu teknolojide öne geçmesini sağlamaya çalıştığını belirtiyor.
Karşılaştırma ve Pazar Konumlandırması: Scout AI’nin rekabet ettiği alan oldukça yeni bir kesişim: savunma + yapay zekâ + robotik. Büyük savunma şirketleri (Lockheed Martin, Baykar, IAI vs.) insansız araçlar geliştiriyor ama bunların zeki olması için genelde ayrı AI projeleri gerekir. Teknoloji devleri (Google, Microsoft) ise AI modelleri yapıyor ama bunları doğrudan askeri robotiğe uygulama konusunda yavaş ve temkinliler. Scout AI burada startup çevikliğiyle arayı kapatmaya çalışıyor. Rakip olarak görülebilecek bir diğer girişim, Palantir gibi veri-odaklı firmalar veya Shield AI gibi otonom drone yazılımı geliştiren firmalar sayılabilir. Ancak Scout AI kendini bir “AGI beyni sağlayıcı” olarak farklılaştırıyor. Yani donanımı kim üretirse üretsin, beyni biz verelim diyorlar. Bu yönüyle pazarda iş birliğine açık, platform-agnostik bir konumda. Pentagon’un da bu girişime ilgi göstermesi (erken aşamada onlarla projeler yapmaları) Scout AI’ye bir kredibilite sağladı. Küresel olarak, hangi ordu böylesi bir teknolojiye sahip olmak istemez ki? Dolayısıyla önlerinde büyük bir pazar potansiyeli var. Elbette, savunma sektörü uzun satış döngüleri ve güvenlik endişeleriyle dolu bir alan; Scout AI henüz küçük bir şirket, büyük ihalelerde yer alabilmesi için kendini kanıtlaması gerekecek. Ama vizyon doğruysa, yakın gelecekte “her insansız aracı akıllandıran işletim sistemi” gibi stratejik bir konum elde etmeleri mümkün.
Geleceğin Potansiyeli ve Sonuç
Gördüğümüz üzere, robotik dünyası inanılmaz bir çeşitlilik ve hızla ilerliyor. Bir yanda mikroskobik boyutta beyin cerrahları, diğer yanda insan boyunda fabrikalarda ter döken robot işçiler var. Bu teknolojiler sadece mühendislik harikaları olmakla kalmıyor, iş yapış şekillerimizi, sağlık hizmetlerini, savaş stratejilerini ve günlük hayatımızı derinden etkiliyor. Gelecekte ne göreceğiz? Belki de evlerimizde biz işe giderken temizlik yapan otonom bir hizmetçi, belki vücudumuzda hastalıkları içeriden tamir eden nanobot sürüleri, belki de sınırlarımızı koruyan tamamen insansız ordular…
Böylesi bir geleceğin potansiyeli hem heyecan verici hem düşündürücü. Robotların giderek yeteneklenmesiyle, insanların rolü de dönüşecek. Rutin ve tehlikeli işler azalırken, yaratıcılık ve insani dokunuş gerektiren alanların değeri artabilir. Öte yandan, “Robotlar işimizi elimizden alacak mı?” sorusu da sık sık gündeme gelecek. Bu makalede bahsettiğimiz her bir örnek, fırsatlarla birlikte sorumluluklar da getiriyor: Örneğin robotik cerrahlar hata yaparsa sorumluluk kimin, otonom silahlar etik değerlerle nasıl denetlenecek, insansı robotlarla yaşam psikolojimizi nasıl etkileyecek? Bu soruların net yanıtları olmasa da, bir şeyi kesin söyleyebiliriz: Bilim kurgu, hızla bilim gerçeğine dönüşüyor.
Her birimiz, ister mühendis olalım ister farklı bir meslekten, bu teknolojik dönüşümden etkileneceğiz. Önemli olan, bu ilerlemeyi doğru yönlendirmek ve uyum sağlamak. Belki de okuyucular olarak kendimize sormamız gereken soru şu: Bu robotik devrimde ben nerede duruyorum ve bu geleceğe nasıl hazırlanmalıyım? Eğer bir işletme sahibiyseniz, bu robotlar verimliliği nasıl artırabilir? Bir çalışan iseniz, rutin işler robotlaştığında hangi beceriler değer kazanacak? Bir vatandaş olarak, bu teknolojilerin etik ve yasal çerçevesi nasıl olmalı?
Sonuç olarak, ileri robotik teknolojiler artık laboratuvarlardan çıkıp aramıza karışıyor. Yapmamız gereken, bu ilham verici ama bir o kadar da meydan okuyucu yenilikleri anlamak, öğrenmek ve kendi hayatlarımızı nasıl şekillendirecekleri üzerine düşünmek. Gelecek geldi – şimdi ona akıllıca yön verme zamanı.
Kaynaklar:
- Cuthbertson, A. (2025). Robots the size of grain of rice that can travel through brain to carry out surgery. The Independent
- Georgia Tech News Center (2025). Engineering a robot that can jump 10 feet high – without legs
- Sullivan, J. (2025). Material? Robot? It’s a metabot. Princeton Engineering
- Roboworks (2025). Unitree G1 Humanoid Robot – Key Features
- Cat Dow (2025). Xpeng will start mass producing its human-like ‘Iron’ robot from 2026. Top Gear
- Teslarati (2025). Tesla aiming to produce first “legion” of Optimus robots this 2025
- Kyiv Independent (2025). Ukraine’s robotic army is bringing the fight to Russia
- Demarest, C. (2025). Silicon Valley startup breaks cover with plans for robo-armies. Axios