Uluslararası yatırımcı Dr.Hamza Yusufoğlu Türkiye Yüzyılı ile ilgili özel açıklamalarını iş dünyası dergisi TheBusinessistanbul’a yaptı.
Türkiye Yüzyılı
21.Yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapma zamanı.
100 yıl, bir asrı ifade eder. Yıl dönümler önemlidir. Doğum günü, evlilik yıldönümü gibi… Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı da hepimiz için büyük anlam
ve gelecek nesiller için bir vizyon geliştirme fırsatıdır.
Nasıl bir vizyon? Şöyle ki…
Çoğu cumhuriyet ile yönetilen 200 civarında devlet olduk ama ülke kimliklerimiz zayıfladı. Artık, dünya nüfusunun çoğunluğu doğduğu yerde yaşamıyor. Yeni küresel güçler oluştu. İnternet ve uydu yayınları, kripto paralar, çok uluslu şirketler ve dünya dışına açılım…
Türkiye Başaracak
Yukarda altını çizdiğim gelişmelere nazaran buna karşılık Savurma sanayisini kendi imkanlarıyla üretebilen ve askeri harcamalarında dışarıda bağımlığlığı iyice azaltan Türkiye ekonomik, sosyal, teknolojik gelişmeye ve refaha daha çok kaynak ayırma fırsatı buldu. hızlı bir gelişme trendine girdi.
Türkiye’de sağlık da sosyal güvenliğin bir parçası haline geldi. Bu sanayi için zorunluydu. Pandemi ile birlikte görüldü ki
sağlık, dünyanın geleceği ile de doğrudan ilgilidir. Geleceğin cumhuriyet anlayışında konu sadece yönetim şekli değildir. Sağlık, eğitim, çevre ( gıda-tarım) uzay oluşturulacak vizyonun konularından bir kaçıdır. Malum artık Dünya Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler, G20, Paris Sözleşmesi, Kyoto Anlaşması yeterince etkin olamıyor. Sorunlar artmaya devam ediyor.
Türkiye Uzak ve Yakın Doğu , Körfez ülkeleri ,ABD ve Avrupa ve Afrika ülkeleriyle ile iyi ilişki kurarak, Batı teknolojilerini öğrenmeyi ve transfer etmeyi başardı.Her sektörde dünya pazarlarında önemli yer almaya başladı. 2023’e Cumhuriyet’in 100’üncü Kuruluş yılına
girerken Türkiye coğrafi avantaj ve yetişmiş insan gücüne dayalı olarak teknolojik sıçramayı ve ekonomik kalkınmayı başaracaktır. Tıpkı teknolojik sıçramayı yapan, Japonya, daha sonar Güney Kore, Singapur ve Tayvan ve sonrasında Çin, Hindistan ve Avustralya gibi ülkelerin yaptıklarını bizde yapıyoruz. Akıllıca küresel yatırımlara zemin
hazırlanması, teknolojide ve üretimde hızlı gelişme sağlanması.
2010 yılına gelindiğinde, Gelişme Yolundaki Ülkeler, dünya GSYH’nın, küresel ekonomi öncesinde yüzde 20’sine sahipken, küresel ekonomi döneminin sonlarında bu payı yüzde 59’lara,
dünya ticaret hacmindeki paylarını da, oldukça düşük bir seviyeden yüzde 50’lere çıkardı.
Bu gelişmeler, sermaye transfer eden ülkeleri rahatsız etti. Ayrıca, küresel ekonomi döneminde gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkeler gelirlerini, yukarıda belirtildiği gibi defalarca katladılar, ancak bu gelir artışları büyük çapta uluslararası şirketlere ve belli gruplara yansıdı, topluma ve özellikle alt
gelir gruplarına yeterli refah sağlayamadı, gelir dağılımı bozuldu. Ayrıca gelişmiş ülkelerden başka ülkelere kayan sermaye Batı’da özellikle ABD’de işsizliği de etkiledi. Neticede, 2010’lardan sonra ABD, küresel ekonominin aleyhe döndüğünü görerek, bu sistemin negatif etkilerini frenleme politikası uygulamaya, ithal ettiği mallara, Çin başta olmak üzere yüzde 35’lere varan gümrük tarifeleri uygulamaya başladı, yani korumacılık politikasına döndü. ABD orijinli küresel şirketlerin ABD içinde yatırımcılara özendirilmesi ve sermayenin serbest dolaşımını kısıtlayıcı tedbirler aldı. Küresel, kâr odaklı liberal ekonomi tartışılır hale geldi, belki sona erdi demek de doğru olur.
2002 seçimlerinde yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar oldu ve CHP de muhalefet partisi olarak Meclis’te yerini aldı. Yeni iktidar iyi bir başlangıç yaptı, ve halka güven verdi ve ülkenin geleceği ile ilgili morali ve ümidi hızla arttı. İki partili meclis, uyum içinde çalışarak AB ile uyum yasaları meclisten mutabakatla geçirildi,
2005 yılında AB ile katılım müzakereleri başlatıldı. ABD ve çevre ülkelerle iyi ilişkiler kuruldu. Bu ortamda ülkeye dış kaynak girişi de artışa geçti. AK Parti’nin birinci döneminde 22 milyar dolarlık satış ve özelleştirme de yapıldı.
Bu dönemde ekonomide ortalama yüzde 7 büyüme gerçekleştirildi. Ak Parti döneminde en başarılı gelişme; karayolu, havayolu altyapılarının geliştirilmesi ve ulaşımın kolaylaştırılması alanlarında oldu.
Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan ilişkilerine de büyük bir yer vermek istiyorum.
Bu ülkeler arasında ticaret ,turizm ,inşaat ve enerjiden savunma sanayi ile yeni teknolojilere kadar ulaşan geniş bir işbirliği hedefleniyor.. Benim bizzat görüşme fırsatı bulduğum aralarında Suudi Arabistan prenslerinin de olduğu mega projelerin sahibi
firma sahipleri , Türk müteahhit firmalarını ülkelerine davet edip karşılıklı iş birliği imkanları değerlendirmek ve inşaat işlerini vermek istiyorlar. İki ülke arasında mega projelerin gerçekleşmesinin yanı sıra ,altyapı ve üstyapı konularında iş birliği sağlanması, Türk müteahhitlerin Suudi Arabistan inşaat projelerini yaptırmak istemektedirler. Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ticaret, iki ülke arasındaki kriz sırasında durmadı, düşük seviyelere inmiş olabilir ama sürekli devam etti. giyim, kumaş, halı, yapı taşı ve mermer gibi bu malzemeler piyasada giderek artan talep görmektedir. Suudi Arabistan’ın Sanafir ve Tiran adaları ile artacak olan Kızıldeniz’de nüfuzu var ve Vizyon 2030 ile önemi artıyor ve Suudi Arabistan, Vizyon 2030’a yaptığı yatırımın güvenliğini artırmak istiyor.