Saltanat sürenlerin her dem “mağrur evi” olan Çırağan Sarayı, geçmişte büyük bir yangın geçirmiş ama küllerinden yeniden doğmayı da bilmiş.
Bazı yapılar vardır sadece dışarıdan baktığınızda bile bir şeyler anlatır. Bunlardan biri de Osmanlı İmparatorluğu’nun efsane sarayı Çırağan’dır. Osmanlı sarayları arasında Avrupalı yaşama hayranlık duyan Osmanlı padişahlarının ilk göz ağrısı olan bu sarayın hem ihtişamlı hem hüzünlü bir hikâyesi vardır. Asıl ismi, Farsçada “kandil, ışık” anlamına gelen “çerağan”dan gelir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine tanıklık etse de öyküsü aslında ta 17. yüzyıla kadar dayanır.
16. yüzyılın ikinci yarısında, bugünkü Çırağan Sarayı’nın bulunduğu yerde Osmanlı Kaptan-ı Derya’sı Kılıç Ali Paşa’nın ahşap bir yalısı yer alıyordu. 17. yüzyılda bu bölgede çiçek bahçeleri kurulur ve burası “Kazancıoğlu Bahçeleri” adıyla anılmaya başlar. Lale Devri’nin sadrazamı İbrahim Paşa, aynı zamanda III. Ahmed’in kardeşi olan karısı Fatma Sultan için ahşap bir yalı yaptırır. III. Ahmed’in de katıldığı en şaşaalı eğlenceler de muhteşem bahçelere ve manzaraya sahip olan bu yalıda düzenlenir. Özellikle gece düzenlenen ve kandillerle aydınlanan, ışık oyunları ve çiçeklerle süslenen eğlenceler, bu mekânın “Çerağan” olarak anılmasını sağlar.
II. Mahmud, 1835’te yalının yanındaki yapıları yıktırır. Yerine, dönemin ünlü mimarlarından Garabet Balyan’a yeniliği ve değişimi yansıtacak, Batı ile Osmanlı mimarisinin sentezi olan görkemli bir saray yaptırır. Bu yapının ömrü de Sultan Abdülmecid’in 1855’te resmi ikametgâhını Dolmabahçe Sarayı’na aldırmasıyla son bulur. Sultan Abdülmecid, 1857’de Eski Çırağan Sarayı’nı yıktırıp yerine Batı tarzında yeni bir sarayın inşasını başlatır, ama tamamlanmasını göremeden ölür. Yerine Sultan Abdülaziz geçer, sarayın inşası tamamen değişir. Doğu mimarisinden esinlenilen ve Kuzey Afrika İslam mimarisine uygun yeni saray 1871 yılında tamamlanır.
Som Altından Kapılar
Işıl ışıl, göz kamaştırıcı bir güzelliği olan bu sarayın her bir aksesuarı özel olarak yaptırılır. Hatta Alman İmparatoru Kaiser Wilhelm bir gezisinde som altından yaptırılan saray kapılarını çok beğendiğini söyler ve bunun üzerine kapıların bir kısmı kendisine armağan edilir. Bugün bu kapıların Berlin Müzesi’nde sergilendiğini de belirtelim.
Sultan Abdülaziz de Çırağan’da çok uzun süre kalmaz. 1876’da tahttan indirilir yerine V. Murad geçer. V. Murad, Batı tarzında eğitim almış, müziğe yetenekli bir padişahtır. Piyano çalar ve hem Batı hem de Osmanlı musikisi tarzında besteler yapar. Ancak akli dengesini yitirdiği iddia edilen V. Murad, tahttan indirilir ve bugün Beşiktaş Lisesi olarak bilinen Çırağan’ın harem bölümünde, vefat tarihi 1904’e kadar neredeyse bir hapis hayatı yaşar.
Büyük Yangınla Kül Olur
II. Abdülhamit’in tahta çıkmasıyla Osmanlı İmparatorluğu gibi Çırağan Sarayı da eski görkemini kaybetmeye başlar. Eski hareketli, görkemli günleri geride kalsa da Çırağan Sarayı güngörmüş, vefalı duruşuyla saltanattan uzaklaştırılan padişahların son günlerini geçirdiği bir mekân haline gelir.
1909’da ise parlamento binası olarak kullanılmaya başlanır. Ancak 19 Ocak 1910’da kalorifer bacasından çıkan alevlerin çatıyı sarmasıyla başlayan yangın sonucunda, beş saat içerisinde tümüyle yanan saraydan geriye yalnızca dış duvarlar kalır. Yangın sırasında, sarayda bulunan paha biçilmez antikalar, yağlıboya tablolar ile çok sayıda değerli kitap ve belge kül olur. Böylece yıllar sürecek suskunluğu başlar Çırağan Sarayı’nın.
Saraydan 5 Yıldızlı Otele
Metruk bina, İstanbul kuşatması sırasında bir Fransız kıtası tarafından “Bizo Kışlası” adıyla kullanılır. 1930’larda o güzelim bahçesi Beşiktaş Kulübü’nün futbol sahası olur. Çırağan Sarayı’nı tekrar kullanılabilir hale getirmek için değişik zamanlarda birkaç girişimde bulunulur ancak hiç biri başarılı olmaz.
1986 yılına gelindiğinde ise Çırağan Sarayı’nın 5 yıldızlı bir otele dönüşümünün serüveni başlar. 1990 yılında “Çırağan Palace Kempinski İstanbul” adıyla, eski sarayın hemen yanında ve onun mimarisine uygun olarak inşa edilen, dönemin Boğaz kıyısındaki tek 5 yıldızlı oteli açılır. İki yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından da eski saray bölümü yeniden kapılarını açar.
Çırağan’ın burada anlattığımızdan daha uzun bir hikâyesi var elbette. Tarihi boyunca mermer sütunları, revakları ve o mağrur duruşuyla, Boğaz’dan her geçene “Ben farklıyım” dedi. Bugünse hüzünlü hikâyelerini geride bırakan Çırağan Sarayı, yine tüm görkemiyle misafirlerine kucak açıyor.
Çırağan Sarayı’na Dair Bilinmeyenler
• Bugün sadece otel ve saray kısmından oluşan Çırağan Sarayı, eskiden yaklaşık 2 kilometreyi bulan uzunlukta bir saray kompleksini barındırıyordu: Beşiktaş ile Ortaköy arasında, içinde haremi, selamlığı, müştemilatı, haremağaları ve çalışanları için ayrı bölümlere sahip bir kompleks.
• 20 Ocak 1863’e temeli atılan yeni sarayın inşaatı 9 yılda tamamlanır. Saray için Hazine-i Hassa’dan 2 buçuk milyon lira harcanır. Sarayda kullanılan sütunlar Kuzey Afrika’dan getirilir.
• Bugün Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan aslan heykelleri bazıları aslında Çırağan Sarayı’na aitti. 1855’te Dolmabahçe Sarayı’na geçen Sultan Abdülmecid aslanları da Dolmabahçe Sarayı’na götürdü.
• Son Osmanlı kadınlarından Münevver Ayaşlı, Dersaadetkitabında, Çırağan Sarayı’nın tarihindeki hüzünlü olayların sebebini, Sultan II. Mahmud’un sarayın inşası sırasında hemen yakındaki Beşiktaş Mevlevi Dergâhı’nı saray kompleksi içine, evliya mezarlarını ise mahzene aldırmasına bağlar: “Mevlevi dergâhını yıkan ve evliya mezarlarını mahzene alan sarayda, sahibi padişah oturamamış, önce onu yaptıran, sonra eski bir padişah olan ömür çürütmüş, en sonunda da koca bina tutuşarak dipteki kabirler temiz havaya ve gün ışığına kavuşmuştu.”
• Sultan Abdülaziz tahttan indirildikten sonra Çırağan’ın Feriye (ikinci) kısmında sürgün olarak yaşar ve burada ölür. 30 Mayıs 1876 bilekleri kesilerek ölmüş olarak bulunan Abdülaziz’in tahttan indirilmesini hazmedemeyerek intihar ettiğine karar verilmişse de yaygın kanı öldürüldüğü yönündedir.